“Unutulmayan Şarkılar 2” albümünü müzik marketlere sunan ve çok ciddi bir başarı yalayalan Ahmet Selçuk İlkan, Michael Kuyucu’ya müzik dünyasına yönelik çarpıcı açıklamalarda bulundu. Duayen şarkı sözü yazarı, şair Ahmet Selçuk İlkan, Michael Kuyucu’ya geçmişte her gazetenin bir sanat sayfasının olduğunu günümüzde ise gazetelerde bunu göremediğini söylerken, televizyon kanallarında yayınlanan müzik yarışmalarının müzik endüstrisinden çok o yarışmalarda jüri olanlara kazanımlar sağladığını söyledi.
Kelebek Ekinin Yarışmasında Birinci Oldum
Yıl 1972 – 73 ve ben lise son sınıftayım. Türkiye’de çok ciddi bir yarışma yapıldı o zaman. Hayat Dergisi’nin yaptığı şiir yarışmasında birincilik ödülü almıştım. Hürriyet Gazetesi’nin, o dönemde Ümit Yaşar Oğuzcan’ın yönettiği Kelebek ekinin yarışmasında da birincilik ödülü almıştım. Öğretmenlerim ‘sen bırakma daha çok sarıl’, diyordu ki ben o zaman bütün edebiyat kitaplarını, romanları, şiirleri gerçekten inanılmaz derecede hem severek hem merak ederek okuyordum. Sonra yurt dışına gittiğimde, yurt dışı dönüşlerimde; gurbet, hasret ve gözyaşı, ayrılık, yalnızlık hep beni besledi tabi hayatta.
Müzik Yarışmaları 15 Yılda 15 İsim Çıkaramadı
Bugün müzik yarışmaları var; ama yarışmacılar değil jüri kazanıyor. Sanat dergileri ve gazeteler açısından bakarsak o yıllarda biz nesil olarak birçok şeyden yoksunduk, acılı ve sancılı bir kuşaktık; ama şanslıydık ki basın gerçekten çok cömertti. Hemen hemen her gazetenin mutlaka bir sanat sayfası vardı. Ben yazarları, edebiyatçıları, şairleri çoğu zaman o gazetelerden öğrendim ve o sanat dergilerinin şiir köşeleri vardı. Benim çok şiirim o gazete köşelerinden alınmış, besteciler tarafından bestelenmiştir. Örneğin; Gülden Karaböcek’le, Atilla Alpsakarya’yla tanışmam öyle oldu. Onlarca şarkım hep orada yayınlandı. Sanat dergilerinin olmaması, ciddi yarışmaların yapılmamış olması bizim için çok acı.
Yarışmalarda ben her şeyin sonucuna bakarım. Yaklaşık 15 yıldır bu yarışmalar yapılıyor ve 15 tane isim çıkaramadık. Demek ki bu kadar görkemli yarışmalar, günlerce tiraj almış etkinliklerle olmuyor. Bir yerde, ses konusunda Türkiye’de en önemli işlere imzasını atanlar var bir yerde de hiç bir yarışmaya katılmadan, bir albümle bir şarkıyla her gün televizyona çıkartılıp şöhretin zirvesine ulaşanlar var. En hazin tarafı da şu, onları bir anda göklere çıkarıp sonra açılmayan paraşütlerle oradan yere bırakıyorlar. Onun için İstanbul şöhret mezarlığı oldu. Hep bunu söylüyorum. İstanbul şöhretten geçilmiyor; ama her şöhretin hazin bir hikayesi var. Kime dokunsanız bin sitem duyarsınız.
Besteciler Küskün
Bestecilerin bahçesi daraldı yani bütün besteciler küskün çiçekler gibi. Çünkü; yaptıkları şarkıları veremiyorlar. Şimdi müzik sektörünün patinaj yapmasının temel nedenlerinin bir tanesi de şu; adam hem yazıyor, hem besteliyor, hem okuyor, hem de kendi adına albümü çıkarıyor. Herkes bir dahi mi oldu anlamadım? Dünyada böyle bir gerçek yok. Daha ekonomik olsun diye bu yapılıyor; ama ne yazık ki ucuz şarkıların da tutmasının temel nedeni bu.
Halkın Dediği Oluyor
Bir acı gerçek daha var. Geçen yıl yüzlerce şarkı yapıldı. Hepsi de internete taşınıyor. Hele bazı kişiler, onlarca kez televizyona çıkıp şarkılarını da söylüyor; ama gelin görün ki geçen yılın (2018) istatistiklerine göre bu ülkede; o en çok görülen, en çok gösterilen, sözde en çok alkışlananlar değil, halkın kendi şeçtiği şarkılar başarılı oldu. ‘Ben Yoruldum Hayat’ diye bir şarkı Yozgat’tan çıktı ve hepsini aştı geçti tiraj olarak. Demek ki zorlamayla olmuyor. Zorlamayla listelere girersiniz; ama kalplere, gönüllere giremezsiniz. Kalplere girmek, hele yılların şarkısını yapmak kolay değildir.