Akdeniz Ünv. İletişim Fakültesi Dekanı Ahmet Ayhan, Michael Kuyucu’nun Konuğu Oldu

Türkiye’nin en iyi iletişim fakültelerinden biri olan Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Ayhan , Michael Kuyucu’nun hazırlayıp sunduğu Akademik Bakış programına konuk oldu. Ahmet Ayhan, Michael Kuyucu’ya Akdeniz Üniversitesi ile ilgili bilgiler verirken sosyal medya ve gazetecilik mesleğine yönelik görüşlerini anlattı.

33 Bin Metrekarelik Alanda Hizmet Veriyor

Biz, neye ihtiyacımız var? sorusunu sorduk kendimize. Sorunlarımızı yeni binamızda yaşamamak için ne ihtiyacımız varsa mimar ve mühendis ekibe söyledik. Yaklaşık 33 bin metrekarelik alanla hizmete devam ediyoruz. 2 tane sinema salonumuz var. Konferans salonumuz TRT’nin ara stüdyosunun birebir aynısı. Web TV üzerinden yayın yapan Akün TV’miz var, radyomuz var. ‘Akil’ diye geçen haber ajansımız var. Film atölyemiz var. Halkla ilişkiler ve reklam atölyemiz var. Yakın zamanda da bir kamu araştırma merkezi kuracağız ki, öğrencilerimizin her bilgisini uygulayabileceği, pratiğini yapabileceği bir alan olsun. Bunlar, hiçbir üniversitenin hiçbir fakültesinde yoktur.

İletişim Fakültesi Radyosu Karasalda Yayında

Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesinin uygulama radyosu Antalya’nın en çok dinlenen radyosu. Çok yayın çeşitliliği var. Yasa gereği reklam almamamız bir avantaj. Özellikle öğrencilerimizin orada kendilerine göre program yapmaları bize çeşitlilik kazandırıyor.

Vakıf Üniversitelerinin Bir Kısmı Ticarethane Mantığında

Vakıf üniversitelerinin bir kısmı ticarethane mantığı taşıyor. Taşıma suyuyla değirmen döndürme olayı var. İstanbul’da sektörde ya da kamu üniversitesinde görev yapan tanınmış bir insanı part time çalıştırıp onlar üzerinden kimlik oluşturma çabasına giriyorlar. Bu çok doğru bir şey değil. Vakıf üniversitelerinde iş güvencesi yok ve üstelik sonuna kadar kullanılmak da bunun bir parçası! İnsanlar özgürce düşünüp, özgürce hareket edemezse, ekonomik sıkıntıyı da bunun üzerine koyarsak orada bilim üretmek imkansız hale gelir.

Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesinin Doluluk Oranı %100

Bizim fakültelerimizin hepsi popüler, çünkü doluluk oranımız yüzde yüz. Zaman zaman yüzde yüzün üzerine de çıkıyor. Bizim fakültemize inanılmaz bir talep var. 55 tane öğrenci talep ediyoruz YÖK 62 gönderiyor; yatay geçiş, dikey geçişle beraber sınıftaki sayı 80’e çıkıyor. Çok az sayıda öğretim üyesiyle fedakarlık yapıyoruz. Bir dekan olarak benim 30 saatlik dersim var.

Sosyal Medya “Asosyal Medya” Oldu

Sosyal medyanın sosyalliği ne kadar sosyal?” diye sormak lazım. Ben asosyal medya diyorum. Samimiyetsiz bir ortam. Aynı zamanda da vazgeçilmez, çünkü kontrol edilemeyen bilgiyle beraber kontrol edilen bilgiye de oradan ulaşıyoruz. Gündelik yaşantımızda kaçış noktası olarak kullandığımız şey, bir süre sonra ıstıraba dönüşmeye başlıyor. Her türlü küfür, hakarete ve aşağılamaya tanık oluyorsunuz. Küçücük çocukların ağzında ve her tweetin önünde bir küfürün kısaltılmış halini görüyorsunuz. Bu üzücü bir şey. Sosyal medyayı kötü kullandığımızı söylemek gerekiyor. Bunun önüne geçmenin en önemli şartı, eğitim öğretimin niteliğini arttırmak. Medya okuryazarlığı derslerinin ilkokuldan itibaren öğrencinin kapasitesine göre ayarlanması gerekiyor. Medya tüketicisi olarak nelere dikkat etmemiz gerektiğine kafa yormamız lazım. Terör örgütleri burayı çok iyi kullanıyor. Propaganda kültürü korkunç derecede sosyal medya üzerinden gerçekleşiyor. Küfür, değeri yok ettiğimizin göstergesidir. Zeki Müren’in kurduğu iletişimi ben insanlara örnek veririm. O kadar kibar konuşurdu ki, ama toplum Zeki Müren’i zor kabullendi. Neşet Ertaş ilkokul mezunuydu, ama herkese siz diye hitap ederdi. Bu dili kullanabilirsek küfür kültürünü, hakareti, çürümeyi ve o kokuşmayı yok edebiliriz. Türkiye’de milli eğitimin sırf sosyal medya için bile geniş kapsamlı bir çalıştay yapması lazım. Belki bir yıl sürecek bu ama sürsün. Yeter ki herkes eteğindeki taşı döksün, kim ne söyleyecekse söylesin ve devlet büyükleri bu işin alt yapısını kurgulasınlar.

Gazetecilikte Entelektüel Bakış Kalmadı

Okuma kültürümüz zaten çok kötü. İnsanlar haber gereksinimini başka mecralardan karşılıyor. Gazetelerde sadece tüketilebilecek köşe yazarlarının yazdıkları kaldı, fakat köşe yazarlarını okuma konusunda da biz çok sorunlu bir toplumuz. Yılmaz Özdil’in bu kadar okunmasının nedeni çok kısa yazılar yazmasıdır bence. Uzun yazılar okunmuyor. Zaman kısıtı nedeniyle okunmuyor ve zaten gençler uzun yazıyı hiç okumak istemiyor. Bir başka boyutu da Türkiye’deki gazeteciliğin kan kaybetmesi. Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birisi kötü bir başlık kullanmıştı mesela. Entelektüel bakış yok, mantalite devam ediyor. Bunları da gazetecilerin sorgulaması gerekiyor. Abdi İpekçi önüne gelen bir haberi 3 ayrı kanaldan teyit etmeden gazete sayfasına taşımazmış. Şimdi kulağına bir şey söylediğiniz gazeteci bunu hemen köşesine taşıyor. Hukuk da buna çözüm üretemiyor. Bu gazetelerin bitmesi durumunu gazetecilerin sorgulaması gerekiyor, çünkü onların katkısı var bunda. Her televizyon kanalı haberin sonuna ‘WhatsApp İhbar Hattı’ diyor. Herkesi muhbirliğe davet ediyor. Ödeme yapmadan, kendi kasasından para çıkmadan haberi yapıp para kazanma kültürü var.

Medyanın Sermayenin Elinden Çıkması Gerek

Medyanın sermayenin elinden çıkmış olması gerekiyor. Türkiye gibi ülkelerde kağıt üzerine bir nokta koyup orayı bir merkez olarak belirlerseniz, oraya yakın bir yayın politikası izlemek büyük başarı. 4,5 milyon nüfusluk Norveç’te her gün 3,5 milyonluk tiraj var, çünkü o noktaya yakın bir yayın politikası izliyoruz. Sermayenin kontrolünde olduğu sürece medyanın okullu ya da nitelikli insan çalıştırmak isteyeceğini düşünmüyorum. Kolay yönetebileceğiniz insanlarla çalışmak sizin için daha kolaydır. Patronaj ilişkisi devam ettiği sürece medyadan çok büyük bir beklentim yok. Umarım değişir. Nitelikli bir yayıncılık hepimizin özlemi. Çoksesli ve demokratik bir ülkede yaşamak istiyorsak bunun lokomotifini medya oluşturmak zorunda. Bunu yaparken de arz ve talep dengesine baktığımızda çok fazla arz var. Medya profesyonelleri gelsinler iletişim fakültelerinin içinden en iyi öğrencileri seçsinler. Yeter ki bu işe gönül vermiş, bu işin akademik anlamda eğitim öğretimini almış kişileri alsınlar. Medyanın çıkış noktalarından birisi bu. Eğer bir bunalım varsa ve bu bunalımdan çıkmak istiyorlarsa, buralara eğilmelerinde fayda var.