Dr. Mesut Aytekin Akademik Bakış Programında Michael Kuyucu’nun Konuğu Oldu

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr.Mesut Aytekin , Doç.Dr Michael Kuyucu ile Akademik Bakış programına konuk oldu. Mesut Aytekin medya eğitimi veren üniversitelerin sahip olması gereken özellikler, gazetecilik mesleği, sinema sektörü hakkında görüşlerini aktardı. Mesut Aytekin tercih döneminde vakıf üniversitelerini tercih etmeyi düşünen öğrenci adaylarına çok önemli önerilerde bulundu.

Bireyler Birer Medya Aracına Dönüştü

Medya her daim bir yenilenme içinde ama son yıllarda artık iyice bir bu süreç daha da hızlandı. Dijitalleşme bir anda sayısallaşmaya gidiş, yön değiştirme, geleneksel medyadan en özet olarak sosyal medyaya bir dönüşüm oldu. Bu tabi izleyici bağlamında hem içerik sağlama bağlamında çok yönlü bir değişime sebep oluyor. Yine teknik anlamda çok büyük değişime sebep oldu. Artık bütün hayatımızın hemen hemen büyük çoğunluğu medya üzerinden geçiyor yada medyum üzerinden yada artık bireylerde bir medya aracına dönüşmüş durumunda. Kendi kanalları var, sosyal medya hesapları var, radyo yayıncılığı yapabiliyorlar, televizyon yayıncılığı da yapabiliyorlar. Yani bu anlamda kişilerinde birer medya olduğunu düşündüğümde bizde artık bazı şeylerin kavramları artık yeniden tanımlamamız yeniden farklı bakış açısıyla ele almamız gerektiği ortaya çıkıyor.

Basılı Medya Belli Bir Süre Sonra Bitecek

Gazeteler, dergiler dijital medyadan çok büyük zarar gördüler. Çünkü basılı mecra uzun süreli ve tek taraflı, tek yönlü bir medya iletişim aracıydı. Sosyal medya bunu çift taraflıya çevirince ve hızını çok daha arttırınca evet habercilik hızı. İnsanlar çünkü çok daha fazla şeyi anında öğrenmek ve güncellenmiş bilgileri anında almak istiyorlar. Gazete ve dergilerin tabi mevcut yayın süreci hep bir zaman hep bir bekletme durumu var. Bu kadar postmodern bir süreçte hızlı yaşayan bir toplum bunu kaldırmıyor. Yani çok sabırsız ve her şeyi bir anda öğrenmek, bilgi edinmek istiyor ve çok bilgi sosyal medyanın sadece okumak değil bu köprülerle işte bir tarafta fotoğraflarla, röportajlarla, görselle çok zengin bir medya.

Basılı mecra çok çok azalacak. Belli bir noktadan sonra bitecek. Tabi bizde bu nesille alakalı, alışkanlıkla durum bizde şu anda hani yazılı medyayı halen okuyan, takip eden bir kitle var. Ama ileriki süreçte bu tabi ki yok olacak çünkü sistem o tarafa doğru gidiyor. Çünkü biz bankacılık işlemlerimizi, sağlık işlemlerimizi birçok işlemimizi orada yapıyoruz. Dolayısıyla böyle bir mecra varken hani onun yanına başka bir mecra olmayacak. Çünkü alışkanlığımız o yönde. Bir de okuma alışkanlığımız da artık dijitale kayıyor.

Özellikle yeni medyanın içinde doğan nesil artık kağıttan çok uzakta. Yani derslerinde görüyorum artık not tutan öğrencimiz, kağıda not tutan diyelim yani ses kaydı alıyorlar, fotoğraf çekiyorlar, görüntü kaydediyorlar. Direkt dijital kalemlerle yazıyorlar. Bunları direkt bilgisayarlarına aktarıyorlar. Yani çok hızlı bir şekilde bunları dönüştürüyorlar. Dolayısıyla hani kağıt aslında yok bile yani yanlarında çok çanta bile taşımıyorlar özellikle bizim iletişim öğrencileri. Dolayısıyla böyle bir neslin de hani basılı mecraya bağlı kalacağını düşünmüyorum açıkçası.

Sinemanın Parasal Kısmını İhmal Etmemeliyiz

Sinemayı biz derslerde anlatırken de ya da gündemde bir entelektüel bir sanat ya da sanatsal yönü çok ön plana çıkartıyoruz çok yükseltiyoruz aslında açıkçası. Ama bu noktada aslında sinema bir orta sınıf eğlence aracı ve arkasında devasa bir endüstri var. Dolayısıyla bu endüstriyi ihmal edersek birçok noktayı da gözden kaçırıyoruz. Burada son yıllarda hani Hollywood Sineması’nın yine eskiden de olduğu gibi çok güçlü olduğunu yine farklı sinemaların bu yönde çok büyük yatırımlar yaparak gerek ideolojik gerek kültürel gerek yine aynı şekilde sanatsal açıdan da büyük başarılar elde ettiğini görüyoruz. Bu anlamda bu parasal kısmı ihmal etmememiz gerekiyor. Parayı iyi yönetmemiz gerektiğini ve iyi yönetildiğinde aynı zamanda sanatsal işlerin de yapılabileceğini aslında söylemek istedim. Yani bir taraf da sinemayı sanatsal ve ticari filmlerle ayırmamak gerektiğini bunları aynı potada eritmek gerektiğini aslında anlatmak istedim. Bunu da çünkü ikisi de ayrı olunca hem hedef kitle hem de üretim olarak da bunlar ayrı bir grupmuş gibi bunlar birbirine düşmanmış gibi algılanıyor. Aslında bunların ikisini besleyen bir endüstri böyle bir ayrım yok yani. İyi film diye bir şey var sadece. Bunu bütün çoğu sinema yazarımız da, akademisyenimiz de aynı şeyi söylüyor ama ticari anlamda yada popüler köşe yazarları olayı farklı yönlere de çekiyor yine ticari sinemacılar. Bazen tabi sanatsal autor, autor değil de arthouse diyelim ifadesini çok kullanıyorlar. Böyle bir kutuplaşma meydana geliyor ama böyle kutuplaşmaya ihtiyaç yok. Birbirini beslerse daha güzel, daha iyi ürünler çıkabilir açıkçası.

Sinemada 2019 Yılında Düşüş Yaşanacak

Sinemada 2018’de bir zirve yaptık aslında 2019’da da çok büyük zirve yapmamız bekleniyordu, bayağı da popüler filmler işte Cem Yılmaz olsun işte Şahan Gökbakar’ın, Mahsun Kırmızıgül’ün işte Yılmaz Erdoğan’ın gibi ama bu sene başında Ocak ayında bu mısır promosyonu hatta mısır krizi çıktı. Özellikle ticari sinema kısmını diyelim yada popüler sinema kısmını bu durum olumsuz etkiledi. Dolayısıyla büyük sinemacılar, şirketler filmlerini biraz ötelediler. Filmlerini vizyona sokmayınca filmler ertelendi. Şu anda hani vizyona girmesi gereken bir çok film giremedi. Daha sonra devletimizin olaya biraz girmesi ve sinema kanununun hemen çıkartılması bu konuda mutabık kalınması biraz ortamı rahatlatsa da bu gerginlik devam ediyor açıkçası.

Kanun 1 Temmuz’da yanılmıyorsam devreye girecek daha şu anda girmedi. Yaz ayları bizim sinema için ölü bir sezondur. Haziran dönemi son dönem ve o sezonda çok film vizyona girmeyecek. Dolayısıyla Eylül, Ekim hatta Eylül’ü de geçelim Ekim, Kasım, Aralık’a bir yığılma bekleniyor. Hollywood’un Amerikan sinemasının yine Avrupa sinemasının da önemli filmleri var. Bu nedenden Türk filmlerinin daha az vizyona gireceğini de ön görebiliriz. Dolayısıyla geçen yıla oranla büyük bir düşüş yaşayacağız sayısal olarak diyebiliriz bu anlamda.

İletişim Eğitimi Alanları Zorlu Bir Süreç Bekliyor

İletişim çok güzel bir alan ama ülkemizde tabi mesleki olarak daraldı yani yeni medya da bir daralma var. Farklı iş kolları oldu. Şunu söyleyebilirim iletişim için: Eğer kişi bazı zorlukları göze alamıyorsa bence öğrencilerimiz iletişim eğitimini seçmesinler. İletişimi ya da radyo televizyonu ya da sinemayı seçenler bilsinler ki zorlu bir süreç onları bekliyor.

Bu mesleği sevmek, kabul etmek gerekiyor. Yani bir sinema alanında çalışacaksa mesela gecesi var, gündüzü var, uzun süreler var. Yine televizyonda aynı şekilde devamlı bir üretim noktası söz konusu. Biraz yıpratıcı bir süreç. Mesleği sevmek ve bunu göze almak gerekiyor. Eğer o zorlukları göze almak yerine sadece polülaritesine takılıyorsa öğrenciler iletişim o anlamda onlar için biraz zor olabilir.

Özel Üniversitelerin Alt Yapısı İyi Değil

Bütün özel üniversiteler için söyleyemeyiz ama bütün özel üniversitelerin alt yapısı iyi değil. Tercih döneminde bulunurken öncelikle öğrencilerimiz üniversitenin mekanını görmeleri gerekiyor. Kampüsü var mı, bir nasıl bir ortam var? İletişim stüdyoları var mı? Farklı özellikleri var mı? Yurtdışı özellikleri var mı? Erasmus bağlantıları var mı? Yani ödeyecekleri paraya değebilecek ne gibi aktiviteler sunuyor üniversite onu bir gözden geçirmek gerekiyor?

Adaylar Vakıf Üniversiteleri Devlet Üniversitelerinden Farklı Ne Veriyor Diye Bakmalılar

Uygulama pratik anlamında çok önemli yani bir öğrenci için. Mezun olup iş hayatına girince şaşırıyor öğrenciler. Çünkü uygulama yapmamış oluyorlar, farklı noktaları görmemiş oluyorlar, ellerine hiç kamera almamış ya da kamera karşısına geçmemiş, haber yazmamış, organizasyonda görev almamış bir kulüp faaliyetinde görev almamış oluyorlar mezun olurken. Bunlar hep dezavantaj öğrenci için. Özellikle özel üniversitelerin ne gibi avantajları var? Yani devletten aynı branşta fark olarak neyi veriyorlar? Bu önemli. Bir üniversite kültürü var mı? Apartman üniversitelerimiz gibi bir kavram var mesela. Burada bir kampüs hayatı yok bir öğrenci kulübü yok bir alan yok. Aday öğrenciler bunlara dikkat etmeli.

Programı İzlemek İçin: