Ece Yazıcı Michael Kuyucu’ya Ukraynalı ve Rus iki Gencin Aşkını Anlatan “1 Numaralı Peron” Kitabını Anlattı

Finans uzmanı ve yazar Ece Yazıcı Akademik Bakış Programında Prof. Dr. Michael Kuyucu’ya Rusya – Ukrayna savaşının tam gündemde olduğu dönemde bir Rus genci ile  Ukrayna’lı kızın aşkını anlatan romanı “Bir Numaları Peron” ve bu romanı nasıl hayata geçirdiğini anlattı. Ece Yazıcı’nın programda yaptığı açıklamaların satır başları şöyle:

Kitabın ilk satırlarını yazmaya başladığım tarih tam olarak 23 Nisan 2020. Evlerdeyiz hatırlarsınız bundan yaklaşık 3 yıl öncesinde sokağa çıkma yasağı var pandeminin çok vahşi olduğu günler. Ben o tarihlerde hepimizin olduğu gibi evde kapalı kaldığım ve bir şekilde kendimi oyalayabilecek, kendimi verimli hissettirebilecek üretken olmamı sağlayabilecek çeşitli şeylerin peşindeydim.

Romanı Pandemi Döneminde Yazmaya Başladım

O sıralarda bir yaratıcı yazarlık atölyesiyle karşılaştım online olarak düzenleniyordu. Çok kısa süreli bir eğitimdi ve ben aslına bakarsanız o eğitimle karşılaşıncaya kadar yazdığım küçük denemeler, küçük hikayeler vardı. Onları birleştirmek üzere bir teknik arıyordum çok uzun zamandır. O atölyenin karşıma çıkması da arkalara itilmiş olan bu ilgi alanını diğer saydığım ilgi alanlarının biraz daha ötesine koymanın zamanının geldiğini bana gösterdi. Ben de bu fırsatı değerlendirdim. Atölyeye katıldım. Bu atölyede bize öğrendiğimiz teknikleri kullanmak üzere siyah beyaz bir fotoğraf gönderildi. Bu fotoğrafa bakarak bir hikâye oluşturun dendi. O hikâye ile başladı “1 Numaralı Peron” kitabım. Büyüdü gelişti tarihsel araştırmalarla kendini geliştirdi derinleşti olay örgüsü karakterler derken kitap 1 Mart 2021’de piyasaya çıkmış oldu.

Kitabın Kurgusu Dört Gün Sürdü

Kitabın ana kurgusu 4 gün zaten. Temel ana kurgu 4 gün sürdü ama tabii ki çok daha derinleşmesi profesyonel bir hal alması editörümle karşılıklı çalışmalarımızla oldu. Ben editörümle maalesef hiçbir zaman fiziki olarak bir araya gelemedim usta çırak gibi yan yana buluşup konuşma imkânım olmadı. Hep online görüştük ya da birbirimize mailler gönderdik. Her türlü o dönemin zorluğuna rağmen bu kitap bir şekilde vücut buldu. Karakterler ete kemiğe büründü ve şimdi okurlarla karşılıklı beraber etkinlikler düzenliyoruz konuşuyoruz gayet keyifli bir süreç.

Hikâye 1910’ların Rusya’sında Geçiyor

Az önce bahsettiğim kurstaki siyah beyaz fotoğrafa baktığımda orada iki karakter vardı. Bir kadın ve bir erkek figürü. Onların giysilerine birbirlerine olan bakışlarına baktığımda incelediğimde benim çok içgüdüsel bir şekilde aklıma gelen ‘evet bu kadın figürü Elena olacak bu erkek figürü Boris olacak’ dedim.

Bu Rusya’da geçen bir hikâye olmalı. Dönemselliğin getirdiği o hissiyatı ben 1910ların Rusya’sı olarak düşündüm öyle hissettim öyle kaleme almaya başladım. Dolayısıyla 1910ların dünya tarihi, siyasi tarihi, ekonomi tarihini araştırdım. Ben tarih çok severim bugüne kadar hem aşçılığın içinde hem iktisadın içinde tarih okuduk. Biraz styling dersleri almıştım orada moda tarihi aldım. Yani tarih bilgisi her zaman benim işime yaradı. Gastronomi bilgisi de bu kitapta işime yaradı. 1910ların Rusya’sını anlatmak o dönemin ekonomik ve siyasi dengelerini bilmek çok önemli.

Tabii o dönemin dinamikleri biraz sınır komşusu olması ve o dönemki Osmanlı – Rus savaşlarının da uzamasının etkili, Lozan’ın etkisiyle Osmanlı ile olan ilişkileri de inceliyorsun. Böyle kompakt bir yapı ortaya çıkıyor.

Boris ile Elena’nın Aşkı

Bir Rus derebeyi Boris. Elena Ukraynalı genç bir hanım. Ailesinin o dönemki bütün imkanlarını zorlayarak okuma imkânı hem de güzel sanatlar eğitimi alma imkânı ele geçirmiş fakat yaptığı yanlış bir evlilik sonucu bunu çok hayatına ikame ettirememiş ve bundan dolayı da yavaş yavaş mutsuzluğa doğru ilerleyen bir yaşamı var.

Okurlar Kendilerine Ait Bir Dönüşüm Hikayesi Olarak Görecek

Neden bir kaçış ya da umuda doğru gidiş var? Aslında kitap bu ilk bakışta klasik bir roman klasik edebiyat türünde bir kitap olmakla beraber bir aşk öyküsü ana teması ana önermesi altında da bir kaçış ve umut öyküsü ibarelerini barındırsa da aslına bakarsanız alt satırlarda alt metinlerde okuyucunun şunları görebileceğini ya da hissedebileceğini kendilerinden bir şeyler bulabileceğini söyleyebilirim. Elena ve Boris aslında farklı ülkenin farklı köşelerinde farklı hayatlar yaşayan iki değişik karakter. İkisinin de bambaşka hayat tempoları var. Ama öyle olaylar meydana geliyor ki onları hayat bir şekilde orta noktada buluşturuyor. O buluşturmaya başlamadan önce Elena’nın yavaş yavaş kendi dönüşümü Boris’in Elena’yla karşılaşmadan önce kendisine ait bir dönüşümü var ve çıktıkları bu yolculuk dönüşümü beraberce yapmalarını sağlıyor. Birbirlerini çok etkiliyorlar. O yüzden işin içinde umut kaçınılmaz bir şekilde var. Kaçış burada çok güzel bir örgü oluşturuyor ama okurlarımız bunu gerçekten kendilerine ait bir dönüşüm hikayesi olarak da kullanabilirler

Romanı Rusya-Ukrayna Savaşı Başlamadan Önce Yazdım

Bu kitabı Rusya- Ukrayna savaşı bilerek mi yazdınız? Derseniz, mümkün değil bunu bilmek. Çünkü hikâyeyi yaklaşık iki yıl öncesinde ben kaleme almaya başladım. Zaten bir yıl da editörlük süreçleriyle geçti. Dolayısıyla savaşla ilgili bir şey bilmem mümkün değil. Bu sadece hayatın getirdiği muhteşem bir tesadüf. Bunun eşi benzeri gerçekten yok. Bunun için ne kadar şükretsem az. Bu tamamen bir tesadüf benim içgüdüsel bir deneyimim oldu diyeyim.

Hikayesi Bir Tren Yolculuğu ile Başlıyor

Benim de kendime göre bir yolculuğum var burada. “1 Numaralı Peron” ismini seçmemizin nedeni aslında Elena ve Boris’in ortaklaşa hayata atıldıkları nokta ‘1 numaralı peron’. Oradan kalkan trene binerek bir hayata beraber başlıyorlar Bu bir tren yolculuğu. Ülkeler arası sınırlar arası kentler arası geçip giden bir hayatı anlatıyor. Orada pek çok yan karakter var Elena ve Boris’in hayatına karışan onları yer yer besleyen onlara kimi zaman destek olan bazen de tehdit olabilen.

Program Podcast Kaydı: