Hasan Kalyoncu Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Can Bilgili , Michael Kuyucu ile Akademik Bakış programına konuk oldu. Can Bilgili, Michael Kuyucu’ya Hasan Kalyoncu Üniversitesinin Gaziantep ve yakın bölgesinde çok önemli bir misyona sahip olduğunu söylerken, radyo & tv mecrası ve iletişim fakülteleri ile ilgili görüşlerini anlattı. İşte Prof. Dr. Can Bilgili’nin Doç.Dr. Michael Kuyucu’ya anlattıkları
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Ortadoğu Bölgesine Işık Tutacak
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Gaziantep’te kuruldu. Gaziantep çok dinamik bir yer. Ekonomik potansiyeli çok yüksek. Gastronomi konusunda çok bilinen bir kültürü, altyapısı ve donanımı var. Yeme içme kültürü bakımından çok keyifli bir yer. Hasan Kalyoncu Üniversitesi, Türkiye genelinde iddiası olacak bir üniversite. Ayrıca o bölge için de öncü bir girişim, çünkü bölgenin de böyle bir üniversiteye çok ihtiyacı var. Ortadoğu bölgesine de ışık tutacak bir vizyonu olduğuna inanıyorum. Bölgesel birtakım yatırımlar yapmak gerekiyor ve Gaziantep örneği de bu anlamda iyi bir örnek. Hasan Kalyoncu Üniversitesi, Antep’te itici bir güç yaratabilir.
İletişim Fakültelerinde Yeteri Kadar Gelişim Yok
Eskiye göre olumlu bir gelişme var. Bizim ilk başladığımız yıllar radyo, televizyon, gazete ve dergi dediğimiz dijitalin olmadığı geleneksel medyanın hâkim olduğu yıllardı. Ölçekler belliydi. Biraz eğitim öğretim açısından sıkıntılıydı. Yetişmiş bir akademik insan kaynağı yoktu; çoğu farklı sosyal bilim alanından insan kaynağıyla eğitim yapmaya çalışıyordu. Hala da bu sıkıntı yaşanıyor ama eskisi kadar değil. Bir de bunun yanında dijital medya çıktı. Bu da kapanık bilgi üretim ve dağıtım sistematiğini kırdı. Bütün bunlar yeni bir insan profilini ortaya getirdi. Sonuç olarak da; bir kısım üniversite bu gelişmelerin farkında olarak kendini yeniliyor veya yenilemeye çalışıyor, bir kısım üniversite de hala o eski dünyada kalmış. Yeterli düzeyde bir değişim var mı derseniz yok.
Türkiye’de 500 Üniversite Olmalı
İletişim fakültesi sayısı da az, sektörel büyüme ve gelişme endeksi de az, Türkiye’nin yükseköğretim yatırımları da az. Bana göre az üniversite açıldı. Bugün Amerikan ekonomisine baktığımızda kıyaslayamayacağımız derecede fark var, onu konuşmuyorum; ama oransal payları değerlendirdiğimizde bizim ülkemizde 500 civarı üniversite olmalı. Bu yatırım önceliklerine bağlı bir şey. Eğer siz yükseköğrenim payını yüzde 0.8’de tutarsanız tabii ki bu kadarlık bir üniversite olur; ama yüksek öğretime en düşük ayıran Avrupa ülkesi Yunanistan gibi yüzde 3.2’si kadar tutarsanız, bütün olay biter.
Bugün Almanya’nın bazı eyaletlerinde özel şirketlerin üniversite kurma hakkı var. Neden kurmasın? Türkiye’de gelişmenin önüne büyük bir bariyer konuluyor. Devlet üniversitelerine neden gençler giremiyor? Bugün 2 milyonun üzerinde üniversiteye başvuru var. Yarısından fazlası dışarıda kalıyor, neden? Ne gerek var? Meslek bulma başka bir şey, kültür başka bir şey. Biz tüm toplumun kültüre ve vizyona sahip olmasını savunmalıyız. Bunu sağlayacak bir model kurmalıyız. Toplumun akıl kalitesini yükseltmemiz çok önemli.
En Çok Radyo Olan Ülke Türkiye!
Öncelikle bunun ilk başlangıcı olan 90’lı yıllarda gelişme endeksi döneminde yapılandırması yanlış yapılmış. Kimse bunu açıklıkla söylemiyor. Kimse 1100 tane radyoya neden lisans verilmiş diyemiyor! İngiltere’nin ve Almanya’nın radyo lisans sayıları 300-200 gibi rakamlar. En çok radyo olan ülke biziz. Almanya’nın veya İngiltere’nin ekonomisine bakıyorsunuz; toplam reklam harcamaları bizim en az 5 katımız, radyo payları da en az 10 katımız. Onların az sayıdaki radyosu o payı alıyor. Sonra oradaki radyocu hem daha çok para kazanıyor, hem ülke ekonomisi daha verimli hale geliyor, hem de radyoculuğu gerçek radyoculuk olarak yapıp kaliteyi arttırıyor. Mesela Gaziantep’te 16 tane yerel radyo var, bunlar ulusallarla nasıl rekabet etsin? Türkiye’nin tekrardan karasal yayıncılıkla ilgili radyo ve televizyon frekans planlamasını gözden geçirmesi lazım. Bu tür yayıncılık ortamına artık son vermesi lazım.
Reytingler Kamusal Fonlar Yapılsın
İzlenme ve dinlenme payı ile ilgili bence bir sıkıntı yok, denetçilik modelleri de işliyor, fakat bu modele katılım kısmında sıkıntı var. Yani tüm yayıncı kuruluşların bu izlenme ve dinlenmeye ilişkin değerlendirme raporları yok. Burada bir sıkıntı var. Siz bu durumda özel yayıncı kuruluşların isteğe bağlı değerlendirmesini yaptığınız bir sistem kurmuş oluyorsunuz. Bu, gerçeği yansıtabilme konusunda sıkıntılı bir metot. Bu tür işlerin kamusal fon destekleriyle yapılmasından yanayım. Yayıncı kuruluşların ve özel teşebbüslerin uyguladığı işler olmasından yana değilim. Sonuçta özel teşebbüs çıkarlar amacına göre hareket eder. Ama bağımsız kamusal fonla desteklenmiş bu tür ölçüm sistemlerinin raporları daha tarafsız olur.
Üniversite Kurmak Karlı Bir İş
Bir işletme olarak üniversite kurulur. Sonuçta karlı bir iş, sadece kuruluş modelleri çok sığ Türkiye’de. Pazar anlamında Türkiye kendini çeşitlendirememiş ve bu da piyasayı daraltıyor, birçok şeyi etkiliyor. Vizyonel öncü işleri kurmak gerekiyor ve yükseköğrenim de bu geleceğin bir ana dinamiği.
Yükseköğrenim modelinin de kopya değil, kendine özgü gelişmeci öncü bir model haline gelmesi lazım. Ben biraz daha uluslararası vizyonda bakıyorum olaya. Dijitalin bu kadar etkileyici bir yapıya sahip olduğu dünyada bir üniversitenin küresel bir vizyonda olması lazım. Ben sinema programı açacağım diyelim, uluslararası sinema endüstrisine dokunamayacaksam hiç açmayayım daha iyi. Dünyaya dokunmalı. İki ülkeye dahi olsa dokunmalı. Üniversitenin akademik vizyonu bu gelişmeleri okumaktan, anlamaktan ve araştırmaktan geçer. Sadece kitap okumaktan geçmez. Kurduğum üniversitedeki öğrencileri de dünyada çalışan Türk gençleri olarak yetiştirirdim. Mesela mezun olan genç, Türkiye’yi de ağın içine alacak global işler kursun. O vizyonda insan kaynağına ihtiyacımız var.