Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülsen Demir, Akademik Bakış Programında Michael Kuyucu’nun konuğu oldu. Gülsen Demir, Akademik Bakış programında Türkiye’nin medya yapısını ve medyanın sosyolojik açıdan değerlendirmesini yaptı.
Diziler Hayatımızın Büyük Bir Kısmını Kapsıyor
Prof. Dr. Gülsen Demir, Akademik Bakış programında televizyon kanallarının yayınlarını değerlendirdi. Demir: “Şimdi televizyon kanalları artık çeşitlenince, bir takım tematik kanallar oluştu, bunu sizler çok daha iyi biliyorsunuz. Haber kanalları, belgesel kanalları, çocuk kanalları var. Bunların dışındakilere de büyük ölçüde diziler ve filmler düşüyor. Şimdi insanlar haber de izliyorlar mutlaka ama diziler hayatımızın büyük bir kısmını kapsadı. Bunların arasında; benim de gerçekten tiyatro kıvamında özellikle kurgusu ve oyunculukları, oyuncuları çok sevdiğim değer verdiğim kişiler olunca ben de büyük bir keyifle izliyorum ama onun dışında bazıları hatta daha çoğu özellikle günlük trendlere uygun bir yol izliyor, ki bunun başında şiddet geliyor. Hatta sizin yaptığınız o değerlendirme çok güzeldi. Bazı kanallarda bazı dizilerin genel formatı çok belirgin durumda. Ama şiddeti çok öne alan kanallar da var. Yine az evvel söylediğim gibi şiddeti sanki bir anda özendirme gibi veya öyle bir noktada ortaya konuyor ki yani insan psikolojisine de bir anlamda fırsatla birlikte bir yer vermiş oluyor. Yani sanki bir adalet süreci izliyor, herkesin kendisine göre oluşturduğu. Yani vurdum mu indiririm, oh hakketti, bunu zaten çoktandır hakkediyordu.. noktasında insanları sanki bir iç rahatlatmasına götürür gibi bir noktaya iletiyor. Bu da tehlikeli. Hep söylüyoruz, şiddetin hayatımızda yer almaması gerekir. Ama o şiddet sonrası inanlardaki görüntü; ayrıca çok nahoş ama nedense bundan vazgeçilmiyor. Yani şiddetle beslenir gibi bir durum var maalesef. Bunu söylemeye dilim varmıyor ama ortam böyle. “dedi.
Şiddet İçerikli İçerikler Yerine Eğitici İçerikler Olmalı
Prof.Dr. Gülsen Demir, konuk olduğu Akademik Bakıs programında Michael Kuyucu’ya “Şimdi öncelikle bir gerçeklik var, biz hani böyle tırnak içinde “film gibi” deriz ya, yani film nedir, bazen gerçekte olmayan gerçekle çok uzlaşmayan daha hayal ürünü olan durumlar ortaya koyması, birçok insanın da kafasında hayal ettiği durumları resmetmesi, gözünün önüne getirmesi.. kendine göre bir hoşluk yaratıyor mutlaka. Ancak bunların film olduğunu insanlar unutuyorlar. 60’lı yıllardaki o beyaz perdedeki oyunculara özenip evden kaçan kızlar örneğini ben zaman zaman bu noktada veriyorum. Şimdi tabii şöyle bir şey de var; yani medya ne gösterirse biz izleyiciler onu izlemek durumundayız. Yani burada bir yönlendirilmemiz bir söz konusu. Bunu çok iyi biliyoruz. Şimdi ben hep şunu söylüyorum, şiddet içerikli görüntüler yerine daha eğitici, aslında 60-70’li yıllarda bu vardı özellikle tek kanal olduğu zamanlarda ama o zaman reyting diye bir şeyimiz yoktu, bir yarış söz konusu değildi. Yani bazı iyiliklerde yarışma söz konusu olamaz mı, her şey kötü değil, toplumlarda yaşanan her şey mutlaka ne tamamen kötüdür ne tamamen iyidir ama sürekli kötü örnekleri göstermek ya da olumsuzlukları göstermek, sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi bir izlenim de yaratıyor. Zaman zaman bunun örneklerini sosyal medyadan da görebiliyoruz. Başarı örnekleri var, yarışmalarda derece alan gençler var. Yani biraz bunlar ortaya konsa, insanların böyle iyileşmeleri için fırsatlar yaratılsa, ben daha uyumlu bir toplum olabileceğimiz düşünüyorum. Yani insanların kafalarındaki kötülük imajlarının nispeten silinebileceğini yerine daha iyi davranışlar geliştirme örneklerinin gösterilmesiyle daha iyi şeyler olabileceğini düşünüyorum. Bunlar denenebilir. Belki o zaman daha yüksek reytingler de alınabilir. Ama tabii bir denenmesi gerekir. Bu yarış ortamında bu denemeler olur mu olmaz mı ona bir şey diyemiyorum ama hep gönlümden geçen bu” diyerek televizyon kanallarının içeriklerine yönelik tespit ve eleştirilerde bulundu.
Dizilerde Özendirici Lüks Bir Hayat Var
Prof. Dr. Gülsen Demir, Akademik Bakış Programında “Ben şöyle bir prensip sahibiyim. Daha doğrusu şöyle bir yol izliyorum; gördüğüm yaşadığım her şey zaten konular buna çok müsait. Derslerde hep örnek olarak veririm. Yaşadığım her olayı veririm. Şimdi dizilerde o kadar özendirici bir lüks hayat var ki, yani bunun gerçekte olabilmesi mümkün değil. Maalesef yetişme çağındaki insanlar bunlara çok özeniyorlar. Hatta çok yanlış ilişkilere girebiliyorlar, çok sağlıklı ilişki kuramıyorlar hem kendilerine zarar verebiliyorlar hem birlikte oldukları insanlara zarar veriyorlar. Bunları da çok gündeme getirirdim derslerim sırasında. Şimdi bunu bir film olduğunu düşünmek gerekiyor yani şunu söylerim; hiçbir zaman normal apartman dairesinde geçen bir hayat yok. Mutlaka köşkler, villalar, havuzlu villalar.. eskimiş konaklar, ama mutlaka katlar söz konusu. Dolayısıyla hiçbir zaman 1+1 ya da 2+1 de geçen bir hayat söz konusu değil. Ama öbür taraftan şunu da görüyoruz. Bu olmasa film olmaz, gerçek hayat olur. Yani gerçekle film olanı ayırabilmek söz konusu. Ancak maalesef günümüzde gençler bunu yapamıyor. Sosyal medyada da bunun örneklerini görebiliyoruz. Yani insanlar birbirini görmeden bir diyalog içine giriyorlar, kendilerini ve karşısındakileri olmadıkları bir formatta tanıtıyorlar ve sonu hüsran olan durumlar yaşanabiliyor. Dolayısıyla bu kadar lüks aslında hiçbir zaman normal hayat içinde yer almıyor. Hatta o lüks konutlara sahip olan kişiler oraları film platosu olarak kullandırıyorlar. Bunları bilmemiz gerekiyor ama bu güzellikler insanları çok kolaylıkla içine alıp çok özendirici bir rol oynuyor. Özellikle gençler bundan ciddi anlamda farkına varmadan zarar görüyorlar. İnanın yetişkinler arasında da biraz eğitim ve kültür düzeyiyle bağlantılı ama boşanmalara kadar yol açan durumlar söz konusu. Ben gençlerle her zaman diyalog içerisindeyim ama bir tanışma içerisinde öncelikle araba markasından ev modelinden dem vurarak bir tanışma söz konusu.” Diyerek dizilerin topluma olan etkilerine vurgu yaptı.
Gençler Sorumluluk Almak İstemiyor
Prof. Demir, Akademik Bakış’a yaptığı açıklamada “Günümüzün gençleri maalesef her şeye ulaştıkları için, çok kolay ulaştıkları için, bunda maalesef aile yapılarımızın da büyük önemi var, bu yakın zaman doğru çok fazla abartılı noktalara geldi. Gençler hiç sorumluluk almak istemiyorlar, hep bir beklenti içerisindeler, ben bunu yüzlerine de söylüyordum, her şeyi çok mükemmel istiyorlar ama buna ulaşmak için çok çaba harcamak gerektiğini unutuyorlar…” diyerek yeni neslin sabırsızlığına vurgu yaptı.
Programı İzlemek İçin :