MEF Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Özcan, Doç. Michael Kuyucu ile Akademik Bakış programına konuk oldu. İlkokul öğretmenliğinden başlayan de dekanlığa kadar geçen eğitim kariyerinde ki tecrübelerini anlatan Özcan, MEF Üniversitesinin uyguladığı eğitim modelinin yanı sıra Türkiye ile Finlandiya’nın uyguladığı eğitim modellerini kıyasladı ve Türk eğitim sisteminde aksayan konulara değindi. İşte Prof. Dr. Mustafa Özcan’ın Michael Kuyucu’ya açıklamaları:
“4 Yıllık Öğretmen Eğitimiyle Bilgi Çağındaki Çocuğu Yetiştirecek Eğitim Sistemi Olamaz”
Öğretmen eğitiminde bir kriz ve arayış var. Finlandiya öğretmen eğitimi sorununu en iyi ve en önce çözen ülke. Küreselleşme dediğimiz olay en çok bizi etkiledi. 1982’de 2547 sayılı yüksek öğretim kanunu çıktı ve bütün kurumlar üniversitelere bağlanarak eğitim fakültesi oldu. Biz 4 yıla çıkarmıştık eğitim fakültesini ve sevinmiştik akademik kurumu olduk diye, fakat bizden 4 yıl önce Finlandiya öğretmen yetiştiren tüm kurumlar için yüksek lisans düzeyinde eğitim vermeyi zorunlu kıldı. Biz lisansa çıkarmıştık ki, Finlandiya bizden 4 yıl önce yüksek lisansa çıkardı. Amerika’dan gruplar halinde insan Finlandiya’ya gidip orayı inceliyor. Finlandiya’da lisans 3 yıldır. Üstüne 2 yıllık da yüksek lisans ekleniyor. Finlandiya’nın başarısının arkasındaki en önemli neden, çok iyi öğretmen eğitimi sistemi oluşturmasıdır.
Öğretmen eğitiminin Amerika’da çok fazla çeşidi var. Amerika’da öğretmen eğitimi yüksek lisans düzeyinde verilir. Üniversite mezunları 2 yıl uygulamaya dayalı eğitimin sonunda öğretmen olur. Toplam 6 yıl yani. Ya da fakülteye girip lisans ve yüksek lisansı birlikte yapıp, yüksek lisansla öğretmen olunur. Türkiye’deki 4 yıllık öğretmen eğitimi artık yetmiyor. 4 yıllık öğretmen eğitimiyle bilgi çağındaki çocuğu yetiştirecek eğitim sistemi olamaz. Bugün bu olayın acil çözülmesi lazım.
Biz MEF Üniversitesi’nde yeni modeller uyguluyoruz. Kendi derslerimizi videoya alıp, internete atıyoruz ve öğrenciler izliyor. Eskiden sınıfta öğretilip, dışarıya ödev verilirdi. Şimdi öğrenci dışarıda öğrenip sınıfta uygulama yapacak, yapamadığı yerde öğretmenle etkileşim içinde olacak. Bizim üniversitenin tamamında zorunlu bu. Dünyada da bu uygulamada lider konumundayız. Diğer iki modelimiz ise; biri okulda üniversite modeli, diğeri dersem modeli. Dünyayı takip ederek oluşturduğumuz bu üç modeli eğitim fakültemizde uyguluyoruz.
“4 Yıllık Eğitimle Ömür Boyu Öğretmenlik Yapılamaz”
Türkiye’deki 4 yıllık eğitim sisteminin değişmesi lazım. Eğitim fakültelerimiz, alanında tezli yüksek lisans düzeyinde eğitim veren kurumlara dönüştürülmelidir. Pedagojik formasyon programı en az iki yıl süren uygulamalı bir eğitimle olmalı. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan herkesin lisans üstü eğitimli olması gerekir. Bu çağda alanında uzman olmayan bir eğitimci düşünemiyoruz. Mevcut öğretmenlere de, kendi alanında veya eğitim bilimleri alanında yüksek lisans yapması için, milli eğitimin bakanlarının bir program hazırlaması gerekir. Öğretmenlerin diploması Türkiye’de ömür boyu geçerlidir. Bu yanlış. Gelişmiş ülkelerde böyle bir şey yok. Amerika’da öğretmenlik sertifikası 5 yıl için verilir. 5 yılın sonunda sertifikası kendini geliştirmesine göre yenilenir. Türkiye’de 5 yılda 100 kredilik kendini geliştirme etkinliği yapılmalıdır. Öğretmenlerden en az 5 yılda bir 100 kredilik etkinliğe katılmasını isteyebiliriz. Öğretmenin kendini yenilemesi gerekiyor, aksi halde çağı yakalayamazsınız. 4 yıllık eğitimle ömür boyu öğretmenlik yapılamaz.
“Öğretmen İkinci Bir İşi Yapmaya Muhtaç Olmamalıdır”
Başka ülkelerin öğretmenleriyle, bizim ülkemizdeki öğretmenleri kıyasladığımızda, bizim öğretmenlerimiz daha kaliteli, fakat sistem yanlış. 1982 yılında kurulan sistemi değiştirdiğimiz anda her şey farklı hale gelecek. Finlandiya’da öğretmenlik çok itibarlı bir meslektir. Başvuranların da 10’da biri sisteme girebiliyor. Finlandiya’da öğretmenler en yüksek maaş alan insanlar değildir, ama orada öğretmenin statüsü yüksektir. Amerika’nın öğretmen maaşı ise, bölgelerindeki yaşam standardına göre belirlenir. Her bölge kendi maaşını kendi belirler. Türkiye’de ise bütün öğretmenlerin maaşı aynıdır. Öğretmen ikinci bir iş yapmaya muhtaç olmamalıdır. Bununla paralel olarak, öğretmenin eğitim düzeyi de artmalıdır.
“Diğer Ülkere Göre Kitap Okuma Konusunda Çok Gerideyiz”
Kitaplardaki KDV indirimi geç kalınmış bir olay. Bu kitap okuma alışkanlığı ailede ve okullarda kazanılması gereken bir alışkanlık. KDV oranının düzeltilmesinin kitap okumayı teşvik edeceğini düşünmüyorum, çünkü bu alışkanlıkla alakalı bir şey. Son yıllarda çok kitap basılıyor ama çok fazla okuma olmuyor. Okuma konusunda diğer ülkelerle kıyaslayınca biz çok geride kalıyoruz. Cumhurbaşkanımızın kitaplardaki KDV oranını düzeltmesinin yerinde ve doğru bir hareket olduğunu düşünüyorum.
Programı İzlemek İçin: